Önceki yazılarımızda tarihsel yönüyle birlikte ele aldığımız batı taklitçiliği ve özentiliğini bu yazımızda biraz daha günümüzün sosyolojik durumu üzerinden ele alacağız. Gittikçe yobazlaşan bir düşünce yapısıyla karşı karşıyayız öyle ki bir milletin bir medeniyetin evlatları kendilerine düşman kesilmiş durumdalar. Günümüz gençliği kendi medeniyetine yabancılaşmış kendi değerlerini batılılaşma kisvesi altında değersiz bir yığın olarak görmektedir. Onlar için Avrupa yani batı insanlığın merkezi konumundadır yani her güzel ve iyi şey ancak batının elinden çıkarsa faydalıdır yoksa kendi değerleri kendi örf ve adetleri bunların yanında onlar için yobazlıktır. Birçok alanda maalesef bu durum içler acısı bir şekilde ortadadır fakat özellikle birkaç noktada bu durumu analiz etmek lazımdır. Öncelikle müzik konusunda bu durumu incelemek gerekir çünkü gençlik gittikçe yabancı şarkıların esiri haline gelerek kendi kültürüne ait müzikleri gülünç ve aşağılık bulmaktadır. Çoğu insan farkında olmasa da bile bu durum korkunç bir yıkımın habercisidir. Peki müzik konusu neden bu kadar önemli diye sorulacak olursa bunu şöyle analiz ederiz: her medeniyet içerisinde yaşadığı toplumun duygularına sanat aracılığı ile seslenerek bunları dışa vurur. Her millet üzüntüsünü kederini sevincini heyecanını coşkusunu eğlencesini müzik ile ifade eder bu müzik içerisinde kullandığı ögelerin çoğu o toplumun içerisindeki değerlerdir. Hal böyle olunca müzik bir milletin sanatsal kimliğini temsil eden önemli ögelerden birisidir. Fakat gençliğin ve günümüz insanının ağına düştüğü yabancı müzik hastalığı bizi giderek kendi milletimize ve onun duygularına yabancılaştırmaktadır. Bu durumu eğer çözemezsek ileride artık biz kendi heyecanımızı kendi üzüntümüzü kendi mutluluğumuzu kendi coşkumuzu bize ait değerlerimizle değil batının bize sunduğu değerler ile yaşayacağız yani insana ait değerli duygularımızı kendi benliğimizle değil ikinci el malzemelerle süsleyeceğiz. İkinci bir duruma gelirsek eğer yabancı dil takıntısı giderek ülkemizde korkunç bir hal almaya başlamıştır. Dil bir milletin bağımsınzlığını temsil eden bir kimliktir. Dili olmayan dilini kaybeden milletler yok olmaya mahkumlardır çünkü dil bir kültür aktarım aracıdır bir milletin geçmişi ve geleceği arasında köprüdür işte o köprü yıkılırsa bir millet hazin bir sonla tarih sahnesinden yavaşça silinecektir. Günümüzde dilimiz modernlik adı altında batının işgaline uğramaktadır. Günümüz anlayışında bir insan yüksek bir mevki sahibi gibi görünebilmek için entelektüel bir kimlik sahibi olmak için mutlaka yabancı dildeki kelimelerin konuşmasında olması gerektiğine inanmaktadır. Bu anlayışa sahip bir topluluk için özellikle ingilizce bilmemek ayıp ve aşağılık bir durumdur. Öyle ki bu insanlar kendi dillerini doğru düzgün konuşmaktan aciz kalmışlardır ve ingilizceyi ya da diğer batı dillerini birer gurur payesi gibi taşımaktadırlar. Kendine ait değerlerle sanatını inşa edemeyen kendi dilini bilerek ve isteyerek asimile eden bir millet dünyadaki en güçlü orduya sahipte olsa çoktan yenilmiş vaziyettedir ve işin daha korkunç kısmı o henüz bu yenilginin farkında dahi değildir farkında olduğunda ise iş işten çoktan geçmiş olacaktır. Ve daha birçok değerimizi ögemizi bu şekilde bilerek kendimiz asimile etmekteyiz ama sorarsanız modern bir toplum inşa ediyoruz. Yazımı Cemil Meriç'in şu sözleriyle noktalamak istiyorum: Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda bir küffar... Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç unutkanlığa bıraktı yerini. Ben avrupalıyım demeye başladı. Asya bir cüzzamlılar diyarıdır. Avrupalı dostları acıyarak baktı ihtiyara ve kulağına: Hayır delikanlı, diye fısıldadılar, sen bir az gelişmişsin. Ve Hristiyan batının göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir nişanı zişan gibi gururla benimsedi aydınlarımız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder